Bu hafta derste adalet konusuna giriş yapılacaktır. Bu bağlamda aşağıdaki makalelerin 11. ve 12. Hafta dersleri için (sırasıyla) okunması gereklidir.
Not: 22 Nisan Pazartesi günü ders, her iki grup için birlikte olmak üzere, Amfi 1’de yapılacaktır.
Bu hafta derste adalet konusuna giriş yapılacaktır. Bu bağlamda aşağıdaki makalelerin 11. ve 12. Hafta dersleri için (sırasıyla) okunması gereklidir.
Not: 22 Nisan Pazartesi günü ders, her iki grup için birlikte olmak üzere, Amfi 1’de yapılacaktır.
“Adalet bilgisine sahip olmayan birinden adaletli bir eylem beklemek yanlış olacaktır.” Kişiyi bilgisine sahip olamadığı bir şeyden sorumlu tutmak veya o yönde bir davranış beklemek yanlış olacaktır.Kişi ne olduğunu, olumlu /olumsuz yönlerini, sonuçlarını bilmediği birşeyden nasıl sorumlu tutulabilir? Kişi o kavramın bilgisine sahipse ve olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyorsa zaten o yönde haraket edecektir.
“İdael devlet için adil insan yönetici olmalıdır ve bu insan yönetici olmayı kabul etmelidir.” Bu kişinin yönetici olmayı kabul etmesi zorunluluk olarak kabul edilip o kişiye dayatılabilir mi? Kişi yönetici olmanın yanında getirdiği sorumlulukları almak istemiyor olabilir. Bu noktada gerçekten tüm erdemleri kendinde toplayan insan ancak sorumluluklar, zorluklar getirse dahi yönetici olmayı kabul edecektir, olmadığında doğacak sonuçları önlemek için.
Sadece düşünce erdemlerinin öğretilebilir olduğunu söylemek çok doğru değildir. Alışkanlıklar ile oluşan erdemlerin de öğretilebilir olduğu kabul edilebilir. Çünkü belli davranışlar belki baskıcı bir yöntemle olsa da yapılması şart koşularak zamanla bireyde alışkanlığa dönüşmesi sağlanabilir
Plato,Aristo ve sofistler erdemlerin kaynağı ve ortaya çıkışı konusunda ayrışsalar da adalet kavramının erdemlerin bütünü olduğu konusunda birleşmişler. Günümüz toplumlarında adaletin ve hukukun simgesi olarak terazinin seçilmiş olmasının bir açıklamasıdır. Çünkü mekaniği ile oynanan terazi hiçbir zaman doğruyu(üst kavram olarak hakikati) göstermeyecektir. Platon’un kişilerin sahip oldukları erdemleri en iyi şekilde yaparak toplumda uzmanlaşmanın sağlanması hakkındaki görüşüne sonuna kadar katılıyorum. İnsanların sahip oldukları erdemler dışında sahip olmadıkları erdemlerle ilgili olarak da eylemde bulunup veya fikir açıklamaları ile manipülasyon oluşturmalarının da karşısındayım ancak erdemin sonradan öğrenilemeyeceği veya çalışarak elde edilemeyeceği görüşüne de karşıyım bilgi öğrenilebilen bir şeydir. Keza kişi sahip olduğu bilgiyi sistematik bir şekilde kullanırsa söz konusu alanda bilge olduğunun da kabul edilebileceğini düşünüyorum. Bir başka erdemi ele almamız gerekirse ‘Cesaret’ erdemi. Cesaret kavramı çok göreceli ve sübjektif niteliği ağır basan bir kavramdır. Ortalama olarak kabul edilebilecek bir cesaret yoktur. Çünkü bizim için pek cesurca gözükmeyen bir hareket, eylem onu yerine getiren tarafından, bulunduğu şartlar ve koşullar altında devrimsel bir niteliğe sahip olabilir. Veya kişinin cesaretini ortaya çıkarabilmesi için gerekli şartlar sağlanmamış da olabilir psikolojik desteklemelerle kişilerin özgüveni arttırılarak cesaret erdeminin de sonradan kazanılabileceğini düşünmekteyim. Cesaretten bahsetmişken Aristo’nun yalnız adalet erdeminin başkalarının iyiliği için gösterilebileceği düşüncesine katılmıyorum cesaret erdemini de kendimiz dışındaki bireylerin iyiliği için gösterebiliriz. Aristo’nun adaleti genel ve özel adalet olarak adaleti ikiye ayırmış özel adaleti de kendi içerisinde dağıtıcı ve düzeltici adalet olarak tasnife tabi tutmuştur. Bir değerlendirme yapmak gerekirse bu ayrımlar aslında bir bütünü oluşturur ve kendileri arasında et ve tırnak gibi ayrılmaz bir duruma sahiptir. Örnek vermek gerekirse Dağıtıcı adaletteki bozukluklar toplumsal düzenin bozulmasına neden olur ve bunun sonuncunda düzeltici adaletin koruduğu olgularda artışlar gözükür. Düzeltici adaletteki olguların yalnız dağıtıcı adalettin bozukluğundan kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Ancak ekonomik açıdan adaletsizliklerin görüldüğü devletlerde suç oranları artar ve bahsetmiş olduğumuz durum ortaya çıkar.
KÜRŞAT KAĞAN YILDIRIM
201751434
Adalet, her ne kadar farklı yollardan tanımlasalar da hem Platon hem de Aristoteles için oldukça önemli kavramlardır. Platon, bütün erdemlerin uyumlu birlikteliği sonucu ulaşılan nihai amaç olarak adaleti görürken, Aristoteles, kendisini yine kendi içerisinden çıkarmakta olan bir erdem(en önemli erdem) olarak görür adaleti.
Devletin sapkın olmaması ve halkın mutluluğu için yönetici adaletli olmalıdır.
Gerçekten de baktığımızda toplumdaki kişiler ilk başta adil ve erdemli kişiler olsalar da adaletli olmayan bir yönetici geldikten sonra toplumlar bozulmaktadır. Adil olmayan yönetici adil olmayan kanunlar çıkarır, bunun sonucunda da (çok büyük ihtimalle) kişiler hayatta kalmak için kendi çıkarlarını düşünmeye başlayarak adaletten uzaklaşırlar. Toplum mutsuzluğa ve devamında da kaosa sürüklenir. Bugün dünya üzerinde gerek genel mutluluğu ve barış durumu gerekse toplumsal refahı iyi olmayan ülkelerin yöneticileri devletlerinden ve yönettikleri toplumlardan önce kişisel çıkarlarını düşünmektedirler. Adalet duygusunu önemsemeden kişisel güce ve erişilmezliğe ulaşarak toplumu daha da kötü bir duruma sokmaktadırlar.
Platon’un da söylediği gibi adalet bilgisine sahip olmayan birinden adil bir davranış beklenemez. Adil olmayan bir yöneticininse devleti sapkınlığa götürmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden toplum kendisi için iyi olan yerine (bu durumda zaten önce kendileri kendi çıkarlarından vazgeçerek adalete ulaşmaktadırlar) toplum ve devlet için iyi olanı belirleyerek onun yönetici olmasını istemelidirler. Adil olmayan yöneticileri ise yöneticilikten çıkarmalılar.
Siyaset Felsefesinde Adalet, Eşitlik, Özgürlük
Adalet, Eşitlik ve Özgürlük bir devletin yönetim şeklinin belirlenmesinde ve varlığının devamında büyük rol oynamaktadır. Şöyle ki devletin ortaya çıkmasına ilişkin teoriler kapsamında da görüldüğü üzere devletin ortaya çıkmasının dayanağı olarak özgürlük, temel kavramlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin özgürlükçü mü yokta otoriter mi olduğu sorusu toplumsal sözleşmecilerin sözleşmenin yapılması sırasında insanların hangi haklarını devlete bıraktığı konusunda ayrılmaktadır. Özgürlük hakkının mutlak olduğu devletler liberal devlettir. Özgürlük – otorite dengesinde özgürlük esas alınır. Bunun karşısında otoriteyi esas alan devletler ise mutlakıyetçi devlet olarak karşımıza çıkar. Aynı şekilde insanların eşitliğine dayalı devletler demokratik, sınıflar arası ayrımın yapıldığı ve eşitliğin bu sınıflar arasında göz ardı edildiği devletler ise aristokrasi ile yönetilen devletler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya üzerinde yukarıda sayılan devletlerden hepsi varlığını sürdürmüş ya da sürdürmektedir. Bu devletlerin sağlıklı bir toplum yapısı ile uzun ömürlü olmasını sağlayan etmen ise ‘ADALET’ tir. Çünkü adalet toplumda yaşayan insanların bir arada huzur ve barış içerisinde yaşamasını sağlayan temel kavramlardan birisi, hatta en önemlisidir. Adalet toplumun gözünde terazi gibidir. Devlet adil olduğu müddetçe insanlar devlete saygı duyar ve devletinin yanında durur. Osmanlı Devleti’ nin üç Kıta’da 623 yıl hüküm sürmesini sağlayan en önemli olgu adaletli ve tebaaları arasında eşit davranmasıdır. Adalet devletin yasalarında kendini bulur. Devletin yasaları adil olduğu müddetçe insanların yönetimi daha kolay olur. Adalete hizmet etmeyen yasalar devamlılıklarını uzun müddet sürdüremez. Ayrıca adil olmayan devletlerde bir süre sonra yıkılmaya mahkûm olmuşlardır. Bunun örneklerini günümüzde de görmekteyiz. Aristoteles’ in de dediği gibi ‘ Devletin orta direği adalettir.’