Arkadaşlar bu belirsiz süreç, beraberinde hepimiz için daha önce pek de karşılaşmadığımız ya da aşina olmadığımız yeni kavramları ve pratikleri beraberinde getirdi, getiriyor. Belirsizlikten dolayı sizler gibi biz akademisyenler de zaman zaman karamsar ve gergin bir ruh hali içindeyiz. Bu belirsizliğin getirdiği karamsar ruh halinin bizi teslim almasına izin vermeden bu süreci hep birlikte tamamlamayı umuyorum.
Bu süreçte her ne kadar uzaktan eğitim yapacak olsak da, bunu mümkün olduğunca yakın kılabilmeyi umuyorum. Üniversite bizlere, hayatımıza yeni giren kavramlardan olan, senkron ve asenkron eğitim seçeneklerinden hangisini tercih ettiğimizi sorduğunda tereddütsüz senkronu tercih ettim. Sınıftaki ortamı tam olarak yakalamayacak olsak da, tamamen öğrencisiz bir ders anlatma fikri bana çok soğuk ve sevimsiz geldi. Çünkü, eğitim sadece bilgi aktarmak değil bana göre. Sınıftaki sorularınız, tepkileriniz, bir davranışınız, bir bakışınız, o an dersten kopup gidip telefonunuza dalmanız ve bunun için benim sizi uyarıyor oluşum… hepsi eğitimin bir parçası. Ve bu eğitim öyle tek yönlü değil, iki yönlü işleyen bir mekanizma, karşılıklı eğitim görüyoruz. Sizden neler öğrendiğimi tahmin edemezsiniz. Hukuka dair ortak bir anlayış üretemesek bile, en azından ortak kültüre ait bir unsur diyebileceğimiz ortak bir dil (tartışma, anlaşma ve anlaşamama dili) üretiyoruz ve bu tek yönlü ortaya konabilecek bir olgu değil.
Bu süreçte akademisyenler, hocalarınız olarak son iki haftadır, bu ortak dili nasıl geliştirebiliriz, ortak kültürü daha iyi nasıl aktarabilirize yönelik olarak muazzam bir çaba içerisindeyiz. Bizim için yeni olan, zaman zaman kabul etmekte zorlandığımız süreçlerin üstesinden gelmeye çalışarak sizlerle bir şekilde bilgi paylaşmaya çalışıyoruz. Bunun için sinir yıpratıcı bir süreçten geçtik, geçiyoruz. Lütfen bunları bilin ve bu çabalara karşılık siz de elinizden geleni yapın.
Hayat eve sığar mı bilmiyorum ama, bu süreçte hayatın bu dönemine çok şey sığdırabilirsiniz. Bol bol okuyun mesala. Ders notlarıyla yetinmeyin, ders kitaplarını da okuyun. Roman okuyun, şiir okuyun, hikaye okuyun. Hatta belki sadece okumakla kalmayın, yazın da. Okurken, gözlemleyin ve düşünün. Hukuka dair düşünün. Acaba hukukun bu süreçte işlevi nedir? Bu işlevi yerine getiriyor mu veya getirebiliyor mu? En basitinden, uzaktan eğitime geçildi ülkede, ama acaba uzaktan eğitim alma olanağına herkes sahip mi? Olmadığına göre, acaba internete erişim hukuki bir hak olarak düşünülmeli ve düzenlenmeli mi? Nasıl bir hukuk bu süreçte daha iyi olabilirdi? Nasıl bir düzen bizleri bu süreçte daha iyi korur(du)? Nasıl düzenlemeler olmalı(ydı)? Olanlarda sorun var mı? Nasıl sorunlar? Acaba yaşama hakkımız korunuyor mu yoksa daha iyi korunabilir mi(ydi)? Acaba devletten varlık amacını (!) yerine getirmeyi beklerken, daha sonra hiç de istemeyeceğimiz yeni bir sürecin taşlarını mı döşüyoruz? Leviathan’a derslerde o kadar da iyi gözle bakmazken, şimdi korkumuzdan hareketle devlet bizi korusun demekle Hobbes’un söylediğinden farklı bir şey mi yapıyoruz? Gördüğünüz üzere, felsefenin ve soruların sonu yok. Bir haftanın yorumun altında bir arkadaşınız, bir hukuk anlayışını hayalci bulduğunu yazmış, ben de Einstein’dan hareketle mealen demiştim ki hayal etmekten korkmayın. Çünkü hayal yoksa hayat yoktur aslında. Hayat olduğu sürece de hayal(ci olmaya) devam edecek (insanlar olacaktır).
Bu arada son 2 haftaki reaksiyon paragrafı gönderme azminiz beni çok duygulandırdı. Her ne kadar, John Austin’i, Hans Kelsen’i mezarından kaldıracak tarzda anlaşılabilirse de bu çabanızdan memnunum. Umarım hukuk pratiğine geçtiğinizde, Austin ve Kelsen dışında, Fuller, Radbruch, Dworkin gibileri de mezarından kaldıracak bir pratiğin içinde olursunuz.
Pazartesi derste görüşmek üzere.
NOT: Online derse, webonline’a ulaşmak konusunda sıkıntısı olanlar, bu yazının altına yorumla durumu bildirsinler. Webonline’de ilan edilen dersin Zoom URL’si (linki), Pazartesi günü ders saatinden 10-15 dakika önce Blog üzerinde de ilan edilecektir, lütfen kontrol ediniz.