Hukuk Felsefesi 3. Hafta Konuları

Aşağıdaki makalelerin okunması gerekmektedir. Vakit kaldığı ölçüde diğer makaledeki konulara da değineceğiz. Reaksiyon paragrafının 14 Mart Pazar günü saat 18:00’e kadar gönderilmesi gerekmektedir.

Saf Hukuk Kuramı (Hans Kelsen çev. Kasım Akbaş) ; Hukuki Pozitivizmin Ayrılabilirlik Tezine Genel Bir Bakış ; Norm ve Değer (Hans Kelsen, çev. Kasım Akbaş) ;  H.L.A. Hart Kuralları Sistemi Olarak Hukuk (Ertuğrul Uzun

“Hukuk Felsefesi 3. Hafta Konuları” için 70 yorum

  1. Ahlak en dar anlamıyla neyin doğru neyin yanlış olduğu ile ilgileniyorsa hukukta neyin yasaya uygun neyin yasaya uygun olmadığını incelemektedir. Saf hukuk kuramından başlayacak olursak temel konusu insan davranışlarının kontrol edilmesine bağlı olarak sosyal bir metoddur . Var olan hukukla yakından ilgilidir. Hans Kelsen hukukun bir bilim olduğunu ve bunu diğer bilimler kadar bilim kimliğine sokmak için saf hukuk kuramını geliştiriyor ve olana bakalım diyor. Fakat insanlar en başından beri topluluk halinde yaşamakta ve birçok hukuksal sorunla karşılaşmaktadır. Kaos içine yaşayan toplumu düzene sokmak ve barış sağlamak için olması gerekeni yani değerleri belirledikten sonra normlar koyarak cezalandırma kurumunu oluşturmuşlardır. Hal böyle iken insan tarfaından oluşturulan yani doğal olmayan hukukun ahlaktan ayrılması da pek mümkün görünmemektedir.İşte bu noktada Austin ve Bentham hukuk ile ahlak arasında bir zorunlu bağ olmadığını savunurlar. Bu konu üzerine ayrılabilirlik tezine başvurursak bu tez hukuk kurallarının ancak kural koyma ve tanıma anlamında ilgili ülkenin asgari ahlaki değerlerinin hukuka girmesi değil kuralı oluşturan sosyal bağın kaynağıyla bağlantının kurulmasıdır.Bu konuda kapsayıcı pozitivistlerin görüşüne daha yakın düşünceler beslemekteyim. Yani hukuki geçerlilikte belli konularda ahlaki kriterlerinde bulunabileceğini düşünmekteyim ama bu konuda katı bir tutum sergilemenin doğru olduğunu da düşünmüyorum. Tek başına yaşayan insanın gerçek değeri toplum içinde ortaya çıkar..Bireyin kendi ahlakı etrafındakileride etkiler. Hukuk düzeninin sağlamaya çalıştığı adalet,emniyet,düzen ,hakkaniyet ve mülkiyet aynı zamanda ahlakıda ilgilendiren değerleridir. İki kavram arasında muhtemel bir bağın olması görüşündeyim. Ahlak kuralları insan davranış ve eylemlerini sınırlandırıken hukukta insan davranış ve eylemlerini düzenler ve sınırlar. Platon ahlakın temeline iyi idesini koyarak
    Hukuki pozitivizme göre yani olan hukuku inceleme kapsamına alan hukuki pozitivizme göre felsefi sorunlar ile hukuki sorunların birbirinden ayrı tutulması gerektiği görüşüne kısmen katılmaktayım. Olması gereken daha soyut , öznel bir kavram iken hukukta daha belirli daha genel kavramlar bize lazımdır. Doğruluğu ,adaleti ,aklı felsefi düşüncelere başvurarak düşünerek aklın süzgecinden geçirerek hukuka uygulamanın belirli bir donanım ve zaman gerektirdiğini düşünmekteyim fakat bu hukuk için oldukça gerekli bir kaynak ve ayakları üstünde güçlü bir hukuk demek. Buna rağmen ülkelerce bunun uygulanması en basitinden bir yargıçın felsefi düşüncelere kafa yorması pek mümkün değil ki hala ülkemizde hukuk felsefesi görmeyen birçok hukukçu var.

  2. Norm eğer davranış yönetmeye yönelik konulmuşsa olan davranış bu norma uyuyor ya da uymuyordur. Norma uygun düşen davranış,iyi ; norma uygun düşmeyen ya da aykırı sergilenmiş davranış ise, kötü olarak kategorize edilir. Bireyin davranışlarını isteyip istememesinden daha önemli olan şey bir norma uygun olup ya da olmayıp negatif-pozitif bir değere sahip olmasıdır. Değer ise öznel olarak baktığımızda farklı kademelere sahip olabilirler. Bireyin istekleri, arzuları farklı yoğunluklarda olabilir. Değere nesnel baktığımızda ise derecelenmesi mümkün değildir. Bunlar aslında sadece gerçeklik hakkında özel yargılardır.

  3. Hukuk gündelik hayatın her noktasında yaşanmaktadır. Genel olarak normlara dayandırılarak ifade edilen ve hayatın her alanına nüfus etmiş olan hukuk, kabul edilebilirlik noktasında birtakım soru işaretleri ile karşılaşmasına dayanakları ölçüsünde sebebiyet verecektir. Şöyle ki her normun bir yaptırımı olacaktır ve bu yaptırımların varlığı ve de varlığının hissedildiği oranda o norm, hukuk düzeni içinde geçerliliğini gösterecektir. Yaptırımı az, hafif olan, ki bu değerlendirme de subjektif olacak ve bireyden bireye değişecektir, bir normun gerçek hayatta etkililiği hakkında şüphe duyulacaktır. Bir normun uygulanabilirliği o normu uygulayanların yaptırımdan kaçınmak yerine normun kendileri için konulduğu, kendileri için daha iyiye ait olduğu inancına dayandığı ölçüde (zamana göre değişkenliği ayrı tutarsak) kabul edilebilecektir. Bu sebepten ötürü otorite tarafından konulmuş salt bir normun yaptırım gücünü üzerinde az hisseden birey tarafından uygulanabilirliği sorgulanacaktır veya imkan bulunduğunda hiç uygulanmayacaktır. Bu noktada normu koyan otoritenin ağırlıklı olarak dayanması gereken ve hayatın içerisinde var olan bir kuruma o normu nispeten dayandırması normun geçerliliği ve etkililiği açısından daha sağlıklı olacaktır. Bu kapsamda hukuku ve hukuk normlarını ahlaktan bütünüyle soyutlamak hukukun hayatın her alanına nüfus ettiği gerçeğini de bir kenara bırakmak anlamına gelecektir.

  4. Saf Hukuk Kuramı
    Hukuku farklı birçok alanda ele alıp diğer hukukun ek alanlarından sıyırıp, Saf orjinal hukuku aramaya çalışıyorlar gibi bir izlenim yarattı. Bize başlangıçta bunun norm olduğunu doğa bilimlerinden sıyrıldığını söyledi. Bence de hukuk hem bir bilimdir hem de emredici kurallar koyan insanları yönlendiren nelerin olması gerektiğini söyleyen geçerli geçersiz kuralların konduğu bir bütündür. Tabi bunlar ahlaki ve örfi kurallardan ayrılmıştır. Ama bunlara uygun olursa adil/ adil olmayandan söz edilir. Gerçektende hukuk kuralları bir grubun iktidarın kendine uygun olan kuralları çıkarmasından ibarettir. Onlara göre adil olan bir şey bize göre adil olmayabilir. Kısacası hukuk kuralları nedir? Saf bir hukuk nasıl yaratılır? Norm mu bilim mi? Adil mi değil mi? Gerçek saf bir hukuk tanımını ne zaman ulaşıcağımız hep tartışılacaktır.

  5. Hans Kelsen normativist bir hukuk teorisini savunmuştur. Kelsen teorisinde adalet sorununu kendi incelemeleri dışında bırakmıştır. Ona göre saf hukuk teorisi ahlakın ,politikanın etkilerine kapalı olmalıdır. Hukuk kuramını oluşturulma yöntemi de ele alındığı konuya göre belirlenmektedir. Norm konusu saf hukuk teorisi tarafından derinliğine ve genişliğine inceleme konusu yapılmıştır. Kelsene göre hukuk normu temelde hukuk biliminin konusudur. Hukuk kuramı konusu normatif düzen olduğu ve normun amlamı da yapılması gereken olduğuna göre jurisprudence konusunu olması gereken ile tanımlar. Saf hukuk kuramı etiği ahlaki normlar barındırması nedeniyle jurisprudenceden ayırır. Kelsen, hukuki olan ile olmayan arasındaki ayırımı yaparken yaratılma usulünü kullanmaktadır. Böylece normun içeriği göz ardı edilerek normun oluşumunda öne çıkan hususlar öne çıkmaktadır. Önemiyeti bakımından devlet saf bir norm düzeni olarak görülmektedir.

  6. NORM VE DEĞER

    Norm ve değer birbirinden bağımsız olamayacak iki ayrı toplum ürünüdür. Bir toplumun normu aslında yine o toplumun değer yargılarının toplamının bir sonucudur ve değer yargıları toplumdan topluma , çağdan çağa, coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösterip, değişebilir bir özelliğe sahiptirler. Zamanla gelişen, öğrenen insana bağlı olarak sürekli bir değişim içinde bulunan değer yargılarının mutlak bir doğruluğu da yoktur yani değer yargıları doğru da olabilir yanlışta olabilir, görecelidir.
    Önceleri siyahi halkı ilgilendiren, doğrudan etkileyen ve olması gereken bir durummuş gibi toplum tarafından benimsenen, kabul gören ırkçı, zorba hukuk normları, o zaman ki çağın görüşlerine, ırkçı politikasına, siyasetine, insanın insana olan saygısına, toplumun içinde bulunduğu yaşam koşullarına göre şekillenen toplum kurallarını, doğrudan yansıtan değer yargılarıydı( o zamanki olması gereken olarak kabul edilen) Günümüzde ise siyahi insanlar için olan hukuk kuralları olumlu yönde değişti hatta pozitif ayrımcılığa doğru yön değiştirdi diyebiliriz. Bu da bize insan iradesinin ürünü olan normların, gelişen ve kendini devamlı yenileyen insana bağlı olarak o değer yargısının doğruluğunun ya da yanlışlığının sorgulanabileceğine bu sorgu sonucunda da değiştirilip toplum kurallarına yansıyacağının bir örneğidir.

  7. Hans Kelsen’in saf hukuk kuramından yola çıkacak olursak hukuk bilimi; politika, ahlak ve diğer bilim dallarının hukuk bilimine etkisi olmamalıdır. Hukukun incelemesi gereken alan olması gerekenler değil var olan olgulardır yaklaşımında bulunmaktadır. Kelsen’in bu söylemlerine hem katılıyor hem de katılmıyorum. Evet hukuk salt kurallara dayanmalıdır ama bu da kuralların belirlemesinde ister istemez toplumun hareketleri ve diğer bilimlerin etkileri var olmalıdır. Çünkü bu normları toplumda olması gerekenleri ve toplumda olan olgulara bakarak belirleriz. Bu sayede adil olana en yakın kurallar ortaya çıkarmaya çalışılmış olur. (Kelsen bu konuda adaletin göreceli olduğu ve adil olanın kesin olarak saptanamayacağından bahsediyor. Bu görüşüne katılmakla beraber zaten hukuk normlarının adil olana en yakınını belirleme çabasının bir sonucu olduğunu düşünmekteyim.) Adil olanı belirlerken var olagelmiş ahlak kurallarından ister istemez faydalanmak durumundayız. Ama bunu yaparken de Hart’ın çizdiği yol daha makuldür. Hukuk ve ahlak kavramlarının sınırlarının çizilmesi gerekmektedir. Bu sınırı koymazsak Hart’ın teorisindeki birincil kurallar olan bireyin toplum halinde yaşamasını sağlayacak ödev ve yükümlülüklerin belirlenmesinde problemlere yol açabilir. Bu problemler şu şekilde ortaya çıkabilir; birincil ve ikincil kurallarının belirlemesini yapmaya çalışan iktidarın ahlak kurallarına fazla yer vermesi sonucu hukuk ve ahlak arasında çizdiğimiz sınırın aşılmasına sebep olabilir. Bu da toplumda belirli kutuplaşmalara, hukuk kurallarını tanımamaya yol açabilir. Sonuç olarak hukuk ve ahlak kurallarının bir sınır çerçevesinde kullanmak gerektiğini düşünüyorum.

  8. Norm ve değer
    Rekreasyon paragrafıma kısaca norm ve değer kavramlarını kendi yorumumu katarak açıklama ile başlamak istiyorum. Norm denince akla ilk gelen kurallar bütünüdür. Bir şeyin toplum tarafından nasıl yapılması veya yapılmaması gerektiğini açıklar. Değer ise genel anlamda iyi veya kötüye yön veren kavramdır. Norm ifadesi değere kıyasla daha nesnel bir ifadedir ve bu kavramı nesnelleştirerek doğrularını mutlak doğru kabul etmek topluma belli oranda zararlar verebilir. Her toplumda her doğru aynı oranda fayda sağlamamakla beraber kimi toplumların yanlışı kimisine göre doğrudur. Değer ifadesi bu bağlamda daha öznel bir ifadedir. Herkesin iyisinin kötüsünün şahsına göre şekillenmesi gerektiğini öngörür. Seçim yapmak gerekirse toplumlar açısından değer kavramı her daim norm kavramından çok daha uygun olacaktır.
    ŞEVVAL KÜBRA ÇAKIR 201951448

  9. “Saf Hukuk Kuramı Nedir” isimli makalede hukukun bir bilim olduğu savıyla hukuk, birbiriyle çelişkili olmayan normlar sistemi olarak tanımlanmıştır. Bunu okurken derste altı çizilen “hukukun bir bilim olduğunu savunarak aslında gizlenmek istenen ne, amaçlanan şey ne” bakış açısı aklıma geldi ve Hans Kelsen’in hukukun çelişkilere mahal vermeyecek bir bilim olduğu savı onun, hukukun çelişkili normlar koymaması, tutarlı bir sistem olması isteğinden gelmiş olabilir diye düşündüm. Beşeri bir iradenin ürünü olan hukuk normları pek ala çelişkili olabilir bu durumda hukuk bir bilim olmaktan mı ayrılır yoksa o ülkede yaptırımlarla uygulatılan normlar hukuk (hukuk ve hukuk bilimini özdeş düşünürsek) olmaktan mı çıkar, bu soruya tatmin edici cevabı henüz bulabilmiş değilim. Bu haftanın makalelerinden olan “Kurallar Sistemi Olarak Hukuk” isimli makalede de herkesin aklında bir hukuk tanımının olmasına ve hukuka dair zihnimizde genel bir şemanın oluşmuş olmasına rağmen; hala “Hukuk nedir?” sorusunun tartışılmasına dikkat çekilmiştir. Hukuku nasıl tanımladığımız aslında onun nasıl olmasını beklediğimiz anlamına geldiği için ve bu beklentiler çeşitli olacağı için ortak bir hukuk tanımına varamıyor olabiliriz diye düşünüyorum.
    Bir diğer dikkatimi çeken şey ise Hans Kelsen’in yasama yetkisini veren bir temel normun varsayılması gerektiği tezi ilk başta yazılı anayasası olmayan devletler açısından geçerliliğinin nasıl olacağıydı. Ancak daha sonra, anladığımız şekliyle tek bir metinde anayasaya sahip olmasalar da bahsi geçen devletlerin bir anayasada olması gereken hususları düzenlemiş olduğunu ve bu hususların anayasal nitelik kazanmış olduğunu hatırlayarak bu metinlerin temel norm varsayımına konu olduğuna kanaat getirdim.
    Umay Gökçe AYAN

  10. Makalede Hart’ın Austin’in düşüncelerini eleştirirken, doğal hukuk ve pozitivist hukuk adına yeni bir bakış getirmeye çalışmıştır. Yasama faaliyetleri, ahlaki yükümlülükler ve kurallar olarak 3 kategori oluşturan Hart, buralarda karşılaşılan sorulanların analizini yapmıştır. Hukukun birincil ve bunları tamamlayan ikincil kurallardan oluştuğu tanımını yapmıştır. Uçan tekne örneği ile ikincil kuralların farklı bakış açıları ile birincil kuralları desteklemesi gerektiğinden bahsedebiliriz.

  11. Hukuk ve AhlakHukuk ve Ahlak
    Hukuk bilim olabilir mi ?
    Hukuk bilim olurken adalet anlayışını kaybeder mi ?
    Adalet kavramı ve ahlak kavramının hukukun dışında var olduğu ancak içinde yer almaması gerektiği yer aldığı ölçüde bilimden uzaklaşıp uzaklaşmadığı sorununa yol açıyor.
    Devlet neden var ve hukuku nasıl oluşturur?
    Devlet koyduğu kurallarla yasaları yaratır özgürlükleri yaratır. Kısıtlama getirir. Kısıtlama getirmediği eylemlere özgürlük diyoruz. Doğal olarak hakların kaynağı insanlardır ve yasalardır. Yasalar iktidar (egemen) tarafından yazılır. Bu şekilde var olurlar. Devletlere ve sistemlere bağlıdır. Devlet yoksa haklar da var olamaz. Doğal hakları reddediyoruz. Ana sorun buradan çıkıyor. Ne kadar itaatsizlik o kadar doğal duruma yaklaşmaktadır , direnme hakkını kendinde görürse toplum varlığını sürdüremez. Kanuna uyma düşüncesine bağlı olmalıdır. Uyma düşüncesi yaptırımların metninden geliyor. Emir ve yaptırım unsuru ile kazanıyor.
    Kelsen’e göre politika ve ahlak yansımasına hukuku kapatmak ve adalet vicdan gibi kavramlardan hukuku soyutlamak. Olan hukuku incelemek olarak , Benthama göre ortak iyiye ulaşma, Raz’a göre otorite , Hart’a göre buyruk, ahlakla ayrılması ve kavramları analiziyle aynı zamanda tamamlayıcı ikincil normlar ile açıklanır.
    Hukuk normları kendi içinde bir sistematik hiyerarşi içindedir ve bu düzen kendi düzenini inşa edebilir . Kanunu koyan kanun koyucuya yetki verilemesi de kanunla olur yani kanunu koyan kanun koyucu yetkisini yine kanundan alır. Bunları denetleyen mekanizmalar da kanundan yine yetki alır. Kendi başlarına oluşmuş değillerdir.
    Ancak hukukun bu normlara bakılarak ele alınabileceği ve bu normlar uygulanabilir olmalıdır. Yani mükemmelden daha önemli bir şey ortak iyiden daha önemli olan uygulama alanı bulabilecek olmasıdır. Her normun arkasında bir alt metin vardır. Bu alt metinlerin anlaşılması ve güne ve düzene uygulanması için yorumlamak gerekir. Yorum insandan ayrılmayacak bir bütündür ve insanı ahlaktan ayıramıyoruz. Aslında hukuk bireylerin hukuku yapabilmesi ile var oluyor. Mülkiyet hakkı başkalarının özgürlüğünü sınırlamak ile vardır. Başkaları bu hakkını tanır. Bu hak ancak liberal ekonomi örneklerinde olduğu için vardır. Örneğin hukuk kurallarını ilahi kitaplardan alan bireylerin egemenlerin hukuk sistemi onların kitabı ne kadar uyguladığına bağlıdır. Yani aslında bireye bu hakkı vermeden gerçekleşmemektedir. Bireyi de içinde ahlakı barındırır ve ayrılamaz. Aslında hukukun ortaya çıkışı ile yakından ilgilidir.

  12. SAF HUKUK KURAMI:
    Bu kuramın savunucusu olan Kelsen ’de pozitivistler gibi doğal hukuka karşıdır. Kurduğu saf hukuk teorisi, pozitif hukukun bilgisini dikkate alır. Ona göre, hukuk teorisi sadece pozitif hukukla ilgilenmelidir. Ve hukuk normları, kaynağını var olan Anayasadan alır asla doğa, Tanrı gibi mevcut bir normdan alamaz.
    Peki ya norm nedir? Olan mıdır yoksa olması gereken midir? İşte burada Saf hukuk kuramının görüşü yani Kelsen devreye giriyor. Saf Hukuk Kuramına göre hukuk, normatif bir düzendir. Normlar ise olması gerekenle ilgilidir. Hukukun merkezini “olan” değil saf hukuki “olması gereken” biçimlendirmektedir. Saf hukuk kuramı sadece pozitif hukuku dikkate alır yani insanüstü hiçbir otoriteyi tanımaz, dikkate almaz. Bu kurama göre adalete ilişkin hükümler nesnel olarak değerlendirilemez, bu yüzden hukuk biliminde onlara yer yoktur. Yani içerikle ilgilenmeyip, her türlü içerikten soyutlanmış norm düşüncesi ön plana çıkmaktadır. Kelsen, anayasanın temel norm olduğunu, ancak temel normun ise bir hukuk kuralı olmadığını yani yaratıcısının olmadığını belirtmektedir. Yasaların geçerliliğinin nedeninin anayasa olduğunu belirtir. Ancak, anayasanın temeli konusundaki savunduğu norma bağlı görüşü kabul edemeyiz, bunu kabul etmek anayasanın yapım süreçlerine ters düşer. Çünkü, anayasa, insanların iradesinin ürünüdür. Türkiye’de de olduğu gibi.
    Ayrıca geçmiş günlerde veya günümüzde suç işledikleri zaman mahkemeye çıkarılan suçlular pozitif hukuku öne sürdüler ve biz sadece emirleri uyguluyorduk yasalara itaat ettik dediler. Çünkü var olan hukuk böyleydi. Ben de bu durumda pozitif hukuka yani Kelsen’in savunduğu Saf hukuk kuramına katılmak istemiyorum. Yasalar asla adalet duygusundan yoksun hak hukuk bilmeyen içi boş sözcük kümeleri olmamalı. Yapılan katliamları ve hukuku dayanak alan hukuksuzlukları unutmayalım. Doğal hukukçuların da dediği gibi pozitif hukukun üzerinde bir gerçek, hakiki, ideal hukuk vardır ve hukuku, adalet, akıl, ahlak, vicdan oluşturur.
    201851030

  13. Hans Kelsen hukukun saf bir karakteri olduğunu ileri sürerek, onun ahlakın, politikanın yansımalarına kapalı olması gerektiğini ileri sürmüştür. Olması gereken kanımca bu şekildedir ancak günümüz hukuk sistemlerinin oluşmasında o toplumun ahlak anlayışı, politikası, coğrafi koşulları bile etkili olmaktadır.
    İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için kurallar koyduğu bir dünyada, o toplumun hukukunun ahlaktan beslenmediğini savunmak oldukça güçtür. Hart’ın da bahsetmiş olduğu gibi evrensel olarak kabul edilen bazı davranış ilkeleri hukukun temelini oluşturmuştur. Ama bu ilkelerin dışında her toplumun kendine özgü ahlak kuralları var olduğundan, evrensel hukuk kurallarına ulaşmamız oldukça güçtür.
    Saf hukuk kuramı olması gerekenin olandan çıkarılamayacağını savunup, ikisi arasında bir ayrıma gitmiştir. Ama aslında olan ve olması gereken arasında bir bağ vardır. Bir toplumda, toplumsal düzen kurallarının kendiliğinden o toplumda var olmasıyla aslında olması gereken hukuk kurallarına, yani toplumun asıl ihtiyaçlarına ulaşırız. Kelsen ise her olması gerekenin, diğer olması gerekenden var olarak ortaya çıktığını savunur, bu da bizi normlar hiyerarşisindeki temel norm olarak kabul edilen anayasaya götürür. Anayasa iktidarı elinde bulunduranların yaratmış olduğu kurallardan ibarettir, böyle bakacak olursak kuralları koyanların iradesinin objektifliğinden yani aslında Kelsen’in savunmuş olduğu hukukun politikadan, ahlaktan ayrı düşünülmesi gerektiğini nasıl yorumlamalıyız?

  14. Değerler genel kurallardır; normlar ise belirli kurallardır. Değerler, neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veren genel standartlardır. Normlar, insanların çeşitli sosyal durumlarda nasıl davranması gerektiğini ve davranmaması gerektiğini belirten kural ve beklentilerdir. Değerler, davranış kurallarını sağladıkları gibi çatışma da yaratabilirler. Bir toplum ya da belirli bir grubun kendi değerlerine göre doğru ve yanlışları, iyi ve kötüleri vardır. Bir toplumun değerlerinde iyi olarak gördüğü husus başka bir toplumun değerlerinin tam tersi olabilir. Biri için norma uygun diğeri için ise norma uygun olmama durumları ortaya çıkabilir. Örneğin kürtaj konusuyla ilgili tartışmalar norma uygun olup olmamasına göre değil de değerlere uygun olup olmaması açısından değerlendiriliyor. Açıkçası değerlerde iyi ya da kötü olan bir şeyin normda değerlere göre aynı şekilde karşılık bulması, uyum sağlaması gerekmiyor. Örnekten hareketle toplumun çoğunluğunun o norma ve değere karşı ortak bir inanç sergilemesi zor. Toplumdaki değer farklılığı burada bir ortak davranış kuralı sağlamak yerine çatışma doğurur. Çünkü tartışmaları norma göre değil de değerlere göre yaparsak değer yargısı üzerinden bir karar verilmiş olur. Değerlere ya da norma uygun olan pozitif değer yargısı, uygun olmayan negatif değer yargısı söz konusu olur. Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, kişiler veya gruplar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri sağlayabilecek, koruyabilecek normlar ya da kurallar yaratmasına bağlıdır. Toplumdaki değer farklılıklarına göre herkes için ortak bir toplumsal değer üzerinden normlar yaratılmalıdır ki değerler çatışma yerine ortak davranış kuralları oluştursun.

    Onur Aybar/201851026

  15. Değerlere ya da norma uygun olan pozitif değer yargısı, uygun olmayan negatif değer yargısı söz konusu olur.Norma bakış açımızın nesnel olarak geçerli bir normun tesis ettiği değer, bir normla değil de bir bireyin istek veya iradesinin yöneldiği bir amaçla ilişkili olan değerden ayrı tutulmalıdır.Norm soyut bir olgudur nesnelliğe indirgemek kalıbından çıkarıp yanlış bir cevaba dönüştürebilir
    201851024 Rohat ava

  16. HANS KELSEN-SAF HUKUK KURAMI NEDİR?
    Hans Kelsen için hukuk beşeri yani hümanisttir. O, Kant’tan etkilenmiş olmalı ki teolojiyi ve metafiziği reddederek Kant’ın rasyonalizmini ve transandantal(aşkınsal)’ini jurisprudence’e aynen aktarmıştır. Onun için hukuk herhangi bir dış etkenden bağımsız olarak aklın ürünüdür ve aklın dışında yer alan kavramlar -doğal hukuk öğretileri,tanrı- hukuktan kesin olarak ayrılmıştır. Hukuk devlet demektir yani yasalardan(normlardan), olması gerekenden ibarettir. Hans Kelsen’in hukuku insan merkezli olarak konumlandırması tarafımızca olumlu bir yaklaşım olup modernizme ve aydınlanmanın ilkelerine uygun olması yerinde bir konumlandırmadır. Ancak katılmadığımız bir nokta ise salt ussal olarak bir anlayışta olmasıdır. Modern çağda bilim deney ve gözlemi yani duyusal dünyayı da gerektirir. Yani bilimin önemli bir kavramı olan ampirizm(deney ve gözlem) reddedilmesi tarafımızca doğru bir anlayış değildir. Sonuçta Kant’ın Arı Usun Eleştirisi isimli eseri şu cümlelerle başlar: Deneyim hiç kuşkusuz anlağımızın duyusal izlenimlerin hem gerecini işlemede ortaya çıkardığı ilk üründür. Tam bu nedenle ilk öğretimdir ve ilerlemesinde yeni şeyler öğretmede öylesine tükenmez bir kaynaktır ki, tüm gelecek kuşakların birbirine bağlı yaşamlarında bu alanda toparlanabilecek yeni bilgilerde hiçbir zaman eksiklik olmayacaktır.
    Hans Kelsen’in kuramında üzerinde durulması gereken görüş düşüncede tasarruf görüşüdür. Bu görüşe göre bilimin temel prensibi objektif hakikat değil olayların amaca en uygun açıklamasını yapmaktır. Bunun sonucunda Hans Kelsen dogmatizme ve doğrulamaya gitmemiş olup bilimin kriterlerine uygun bir görüş sunmuştur. Yani hukuk düzeninde bunun karşılığını farklı reaksiyonlar için farklı normlar konulacağı şeklinde görebiliriz. Kelsen’in bu görüşü bizce de isabetli bir görüştür.
    Hans Kelsen için hukuk olması gerekenden ibaret olup olan hukukun konusu olamayacaktır. Onun için “hukuk=devlet=olması gereken=norm” formülü esastır. Bizce bu formül doğru bir temelde olsa da bazı bilimin konusu olan “olgu(olan)”nın dışlanması pek de doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü yasalardan(normlardan) önce insanın sahip olduğu bazı haklar vardır bu haklar hiçbir şekilde teolojik ya da metafizik olmayıp insan olmanın bir sonucu olarak var olmuş bir olgudur: özel mülkiyet. Özel mülkiyet devleti ve hukuku yarattı yani özel mülkiyet bizim görüşümüze göre her şeyden önce vardı ve bu olgu ilahi nitelikte olmayıp tamamıyla insanın bir ürünüdür. O halde bizim katıldığımız formülü şu şekilde belirtebiliriz:
    OLGU(ÖZEL MÜLKİYET)+OLMASI GEREKEN(NORM)=HUKUK=DEVLET

  17. Norm ve Değer

    Hans Kelsen değerleri genel normları ise belirli kurallar olarak ifade etmiş. Neyin iyi ve kötü veya doğru ve yanlış olduğunu değerler belirlerken beklentiler yani olması gerekenler normlarla açıklanmış. Kelsen bunları her ne kadar nesnellikle bir şekilde bağdaştırmış olsa da ne değerler yani iyi ve kötü ne de beklentiler nesnel olabilir. Çünkü nesnellik doğada var olabilsede insanın olduğu her yerde çeşitlilik ve görecelilik olacaktır.İyi ve kötüye doğru ve yanlışa nesnellik atfetmek ancak tümel uzlaşımla mümkün olabilir ki bu da bana kalırsa doğru olmayacaktır. Beklentiler , olması gerekenler, doğrular,yanlışlar tümel uzlaşımla ortak bir sonuca bile zaman içinde devamlı değişime uğrayacak ve hiçbir kalıcılık yakalamayacaktır.

  18. Hans Kelsen – Saf Hukuk Kuramı Nedir?
    Öncelikle hukukun 2 görüş çerçevesinde yorumlandığından bahsetmiştir. Hukuk olgudur görüşü ve hukuk normdur görüşü. Olguları doğa biliminin konusu olduğu gerekçesiyle dışlamıştır ve saf hukuk kuramında ilgilendiği asıl olarak normdur. Normları açıklarken öncelikle emir yada buyruk niteliğinde olduğundan , yetkilendirmeye sahip olduğundan , ve izin verme yetkisine sahip olduğundan bahseder. ‘ olması gereken’ kavramına özel bir önem affetmiştir. Doğa biliminden ayrıldığı nokta olanı değil olması gerekeni tanımlamasıdır. Bu ‘olması gereken’ emredici bir anlamdadır. Bir diğer bahse konu olan ise geçerli ve etkilinin saf hukuk kuramında özdeş olmadıklarıdır. Örnek olarak mahkeme yasayı ancak geçerliyse uygular der. Hukuku olgu olarak kabul edenlerin etkililik ile geçerliliği özdeş kabul ettiklerinden bahseder. Jurisprudence’yi etikten ayırır gerekçesi de etiğin tanımladığı normlar ahlaki normlardır. İnsanüstü her şeyi hukukun dışında bırakır. Saf hukuk kuramı hukuk ve devlet ikiliğine son verir. Devlet hukukun kendisidir der. Saf hukuk kuramının keskin bir dili var ve bir fanatizm içinde ele alınmış . Hukuk olgudur görüşüne tam anlamıyla bir sırt çevirme hakim gelişime ve başka görüşlere tahammülü yok hissi veriyor okurken.

  19. Hocam biraz geç oldu teknik bir problemden kusura bakmayin. Hans kensel in saf hukuk kuramı hukukun dışındaki herşeyi hatta hukukun sosyolojisini bile dışlayan bir kuramdir. Normlar hiyerarşisi bakımından her norm geçerliliğini bir başka genel normdan aldığını iddia eder. Hukuku somutlayan bir tavır sergilerken en üst norma yani anayasaya gelince varsayimsal bir tavır sergiler. Anayasanın dayanağını temel norma bağlar. Ozaman kensel in tezi bakımından bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Anayasalar ortaya çıkarken gerisindeki temel düşüncenin ne olduğuna dair bizi düşünceye sürükler. Ohalde soyut bir durumla karşı karşıya kalırız. Bu gerisindeki düşünceler bazen politik bazen burjuvaziye hizmet etmek bazen de yeni savaştan çıkan bir ülkenin temel değerlerini yansıtabilir. 1924 anayasasında olduğu gibi veya 1961 anayasasında temel hak ve özgürlüklere susamış bir ülkenin özgürlüklerini çok geniş sunulusunu görebiliriz. Bu alt yapı tarihtende esinlenebilir , tarihinden ders alamamış devletin burjuvalarinada hizmet edebilir. o halde hukuku ne sosyolojiden nede bir başka bilimden soyutlayabiliriz rasyonel olmayan içi boş bir hukuk kuralları yiginiyla karşı karşıya kalabiliriz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s