Bu haftaki konumuz tarihsel hukuk okulu ve hukuki realizm olacaktır. Bu kapsamda aşağıdaki makalelerin okunması ve 26 Nisan Çarşamba saat 18:00’e kadar refleksiyon paragraflarının gönderilmesi gerekmektedir.
Bu haftaki konumuz tarihsel hukuk okulu ve hukuki realizm olacaktır. Bu kapsamda aşağıdaki makalelerin okunması ve 26 Nisan Çarşamba saat 18:00’e kadar refleksiyon paragraflarının gönderilmesi gerekmektedir.
Hukukta psikolojinin ve diğer sosyal bilimlerin hepsinin manada yeri nedir?
Aslında Hukuk ve sosyal bilimler arasındaki durum bence yakın bir ilişkidir.
Psikolojinin aslında toplumdaki bireylerin davranışları, hareketleri ,tavırları göz önünde bulundurduklarında, duygular, düşünceler ve psikolojik unsurlara bakıldığında insanların artık, eskisi kadar mutlu olamadıkları, sürekli gerilim ve kargaşa üzerinde olduğundan dolayı ceza hukuku bakımından değerlendirirsek eğer sürekli kavgaya, kargaşaya, ve bunun neticesinde insan öldürmeye kadar hareketler sergileyebilmektedir. üzerlerinde sürekli olarak bir baskı hissettikleri için toplumumuz artık agresif, gergin, sinirli olmaktadır. Bu bağlamda
insanları kriminolojik olarak değerlendirirsek eğer bir çok durum sayabiliriz.
suçluluğun faktörlerine baktığımızda ise zorunlu çevre, Ailenin sosyal ve ekonomik düzeyi, oluşturulan çevreler, meslekler, işsizlik, ekonomik kaygı, vd..
bunun gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda kişilerin suç işleme oranı artacaktır. Hukuk Sosyolojisi dersinde gördüğümüz Emile Durkheim’a göre anomi dönemlerde bir toplumda var olan kuralların etkisiz hâle gelmesi, çöküntü, çatışma ya da karışıklığın meydana gelmesi durumunu belirtmekteydi.
bu gibi dönemlerde intihar vakaları artmakta olduğunu söylemiştir.
bu durumda aslında psikolojik olarak bir çok etkeni olduğunu görmekteyiz.
Tarihsel hukuk okulu, hukukun geçmişini ve tarihsel evrimini anlamaya çalışır bu yaklaşım hukukun değişken ve dinamik bir yapıya sahip olduğunu savunur. Tarihsel hukuk okulu, hukukun sadece yasal metinlerden oluşmadığını aynı zamanda tarihsel, toplumsal ve kültürel bağlamlara da dayandığını belirtir. Hukuki realizm, hukukun gerçek hayatta nasıl uygulandığını ve sosyal, politik ve ekonomik faktörlerin hukukun uygulanmasını nasıl etkilediğini inceler. Hukuki realizm, hukukun uygulanması sırasında yargıçların geniş bir takdir yetkisine sahip olması gerektiğini savunur bu yaklaşım yargıçların kişisel deneyimlerinin ve yargısal takdirlerinin hukukun uygulanmasında önemli bir rol oynadığını vurgular.Tarihsel hukuk okulu ve hukuki realizm farklı hukuk yaklaşımlarıdır. Tarihsel hukuk okulu, hukukun tarihsel gelişimine odaklanırken, hukuki realizm hukukun uygulanması sırasında gerçek hayattaki faktörleri göz önünde bulundurur. Her iki yaklaşım da hukukun daha geniş bir bakış açısıyla anlaşılmasına ve uygulanmasına yardımcı olur.
Psikoloji ve diğer sosyal bilimler insan davranışlarının ve toplumsal yapının anlaşılması açısından hukukla yakından ilişkilidir.
Hukukta psikolojinin yeri, insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin anlaşılması açısından önemlidir. Benzer şekilde, hukukun çeşitli alanlarında insan davranışlarının anlaşılması için , psikolojinin ilgili kavramlarından yararlanır:
Örneğin, hukukta kullanılan ceza sistemi, insan davranışlarını anlamak ve doğru bir şekilde cezalandırmak için psikolojinin ilkelerinden yararlanır. Aile hukukunda velayet davalarında çocuğun psikolojik ihtiyaçları göz önünde bulundurulur. Medeni hukukta bir kişinin sağlığı veya zihinsel durumu, bir anlaşmanın geçerliliği konusunda önemli bir faktör olabilir.
Diğer sosyal bilimler de hukukun felsefi boyutuna katkıda bulunur. Örneğin, sosyoloji, toplumsal yapıların ve süreçlerin anlaşılması için hukuka yardımcı olur. Siyaset bilimi, hukukun siyasi ve toplumsal bağlamlarını anlamak için önemlidir.
Tarihsel süreçte, hukukun sosyal bilimler ile ilişkisini açıklamakta Savigny nin tarihçi hukuk okulu fikirleri karşımıza çıkar. Savigny; hukuk düzeni, içinde işlediği sosyo kültürel yapıdan oluşur der. Hukuk ancak aynı anda tarihin, mantığın, felsefenin, sosyolojinin yöntemlerini kullanarak analiz edilebilir der. Ona göre hukuk hem tarihsel hem de felsefidir.
Bu konuya yaklaşım sağlayan en temel akım realizmdir. Hukuki realizm gerçekçi yönüyle sosyal gerçekliğin de hukukta etkisi olduğuna vurgu yapar ve hukukun aslında hukuk dışında pek çok bilimle( ekonomi, kriminoloji, psikoloji, sosyoloji, istatistik) ilgili olduğunu savunur.
İskandinav realistleri olgu kavramının içine, duyularla algılanan şeylere ek olarak insan tecrübesi olan zihinsel durumları da sokarlar. Bu da onların hukuka yaklaşımlarında ‘psikolojik’ etkinin varlığını işaret eder.
Hukuk, toplumdan uzak bir biçimde oluşturulamayacağı gibi hukukun bilimden ayrı düşünülmesi ve şekillendirilmesi de mümkün değildir. Hukuk, uygulanmakta olduğu toplumun ihtiyaçlarına ne ölçüde cevap veriyorsa ve değişen toplumun yapısına, isteklerine, yaşayış biçimlerine ne denli paralellik gösteriyorsa o kadar varlığını sürdürür. Hukuk kurallarının toplum yapısına göre saptanması ve kuralların bu kıstasla o devletin yazılı hukuk normları haline gelmesi yeterli bir ölçüt değildir. Bu şartların sağlanması ancak uygulamada hayata geçirilmesiyle toplumun ihtiyaçlarına cevap verir hale gelir. Çünkü kuralların güncele uygun bir biçimde yer almasının yanında, rasyonel bir toplum bu kuralların hukukun uygulayıcıları tarafından da uygulandığını görmek ister. Hukuka güvenmenin ve belirliliğin ölçütü, insanların tercihlerinin ve başına gelenlerin sonucunda kendisini neyin beklediğini bilmektir. Hukuk, toplumun sosyal yapısı ve ihtiyaçlarına göre saptanıp uygulanacağına göre, bunu sağlıklı bir biçimde sağlayacak olan sosyoloji biliminden de birincil alan olarak yararlanacaktır.
Toplumu oluşturan insanları kümülatif olarak ele alınca sosyolojik birtakım verilerden yararlanmanın yanında, toplumu oluşturan insanların bilinçlerini analiz ederek somut hukuki olayları ve uyuşmazlıkları neden-sonuç ilişkisi içerisinde ele almak gereklidir. Bilinç üzerinden hukukun birtakım sorularına ve tanımına yanıt bulmak da, metafizik ve tabiat üzerinden değil psikoloji biliminin yöntemleriyle mümkün olacaktır.
Amerikan hukuki realizmi, hukukun sosyal, politik ve ekonomik faktörlerle bağlantılı olduğunu kabul eder ve hukukun yalnızca yasal metinlerden ibaret olmadığını savunur.
Amerikan hukuki realizminde hukukun gerçekte nasıl işlediğine ilişkin gözlemlere dayanır. Bu nedenle, Amerikan hukuki realizm, hukukun uygulamasını ve sonuçlarını incelemek için empirik araştırmalara ve istatistiksel verilere dayanır.
Amerikan hukuki realizm ayrıca, hukukun toplumsal ve siyasal yapılarla ilişkisini de vurgular. Yani, hukukun nasıl uygulandığı ve yorumlandığı, toplumdaki güç dengeleri, ekonomik koşullar ve hukukun uygulayıcıları (hakimler, avukatlar vb.) gibi faktörlere bağlıdır.
Bu teori aynı zamanda, hukukun objektif ve nesnel olmadığını, hukukun uygulayıcılarının kişisel görüşleri ve yargıları tarafından şekillenebileceğini de iddia eder. Bu nedenle, Amerikan hukuki realizm, hukukun belirli bir doğru veya yanlış cevabı olmadığını savunur.
Amerikan hukuki realizm, hukukun gerçek uygulamasını ve sonuçlarını gözlemleyerek ve sosyal, politik ve ekonomik faktörleri göz önünde bulundurarak analiz eden bir hukuk teorisi ve hareketidir.
İskandinav Hukuki Realizmi de hukukun toplumsal, siyasal ve ekonomik faktörlerle bağlantılı olduğunu kabul eder ve hukukun yalnızca yasal metinlerden ibaret olmadığını savunur ve
hukukun uygulamasını ve sonuçlarını incelemek için empirik araştırmalara ve istatistiksel verilere dayanır. Ayrıca, hukukun uygulanması ve yorumlanması konusunda toplumsal ve siyasal yapıları da dikkate alır.
Ross, hukukun bir normatif sistem olduğunu kabul eder, ancak hukukun uygulanmasında subjektif faktörlerin etkisi olduğunu savunur. Ross’a göre, hukukun uygulanması, hukukun normatif yapısından ziyade, hukukun uygulayıcıları tarafından belirlenir. Bu nedenle, Ross, hukukun uygulanmasının objektif olmadığını ve hukukun uygulayıcılarının kişisel görüşlerinin hukukun sonuçlarını etkilediğini iddia eder.
Ross ayrıca, hukukun anlamının, hukukun uygulayıcıları tarafından belirlendiğini ve hukukun yalnızca yasal metinlerden ibaret olmadığını savunur. Ona göre, hukukun anlamı, hukukun uygulayıcılarının yorumları ve uygulamaları tarafından belirlenir. Bu nedenle, hukukun anlamı, hukukun uygulayıcıları arasında farklılık gösterebilir.
Amerikan Hukuki Realizm’in daha çok hukukun uygulanması ve sonuçlarını incelemeye odaklanmasıdır, İskandinav Hukuki Realizm ise hukukun anlamını ve toplumsal etkisini inceler. İskandinav Hukuki Realistleri, hukukun uygulayıcılarının kişisel görüşlerinin hukukun sonuçlarını nasıl etkilediğini ve hukukun uygulanmasının toplumsal ve siyasal yapılar tarafından nasıl etkilendiğini vurgular. Öte yandan, Amerikan Hukuki Realistleri, hukukun uygulamasını ve sonuçlarını inceleyerek, hukukun gerçek uygulamasının yasal metinlerden daha önemli olduğunu savunurlar.
İskandinav Hukuki Realizm, hukukun anlamını belirlemek için dilbilimsel yaklaşımlar kullanır.İskandinav Hukuki Realizm, hukukun toplumsal etkileri ve adaleti gözetirken, Amerikan Hukuki Realizm, hukukun uygulanmasını ve sonuçlarını inceleyerek hukukun hedeflerine ulaşmasını sağlamayı amaçlar.
Bu nedenle, İskandinav Hukuki Realizm ve Amerikan Hukuki Realizm arasındaki ana farklar, odak noktaları, yöntemleri ve hedefleri üzerinde oluşur.
Hukuk ve Psikoloji alanlarının çalışmaları tek bir potada eritildiğinde, sosyoloji ve hukukun birlikte çalışmalarından daha detaylı ve ihtiyaca cevap veren nitelikte olduğu çıkartılabilir. Bunun açıklayıcı temeli ise genel davranışlardan ziyade bireydeki uygulama altında yatan düşünceyi de saptama konusunda veri sahibi olabilmektir. Ancak psikoloji yardımı alınan durumlar genelde ilgili somut olaya yönelik olması, kanunların oluşum sürecinin bütünü değil yanlızca kanunları uygulama safhasında daha aktif çalışmış olması beklenir. Her bireyin düşünce yapısı ve olaylara yakınlaşma tarzı farklı olduğundan ortak bir psikolojik çıkarım yapmak oldukça zordur, bu yüzden ortak bir psikolojik çıkarımla düzenlemeler yapmak farklılık gösteren bireyler arası hukuken anlaşılmazlığa ve mazaretsizliğe yol açabilir. Uygulama safhasında psikoloji alanına başvurmak özellikle ceza ve kabahatler açısından sebebin irdelenmesi ilgili olgunun oluşumundaki sanık ve müştekilerin ne düşündüğü, müştekinin gördüğü zararın tahlili, sanığın maksadı, sanığın bulunduğu durumda sonucu tahmin edip edemeyeceği, müştekinin görmüş olduğu zararın asıl olayla bağıntısı ve uygulanması öngörülen müeyyidenin beklenilen tatmin veya olası emsal teşkil edeceği olaylarda caydırıcılık taşıyıp taşımayacağı açısından pozitif etkileşim sağlar.
Hukuku sadece yasama organının koyduğu kuralların uygulanması olarak görmek tehlikelidir.Hukuk sadece kuralları uygulamak olsaydı mevcut kuralların tamamen doğru olduğu ve her zaman konulan kuralların doğru olacağı ortaya çıkar. Ancak bu doğru değildir. Zaman ilerledikçe bazı hukuk kuralları geçerliliğini yitirmelidir çünkü değişen koşullara uygulanması düzeni gerikalmışlığa sürükler. Öncelikle kanunkoyucuların kural koyarken dönemin şartlarına göre hareket etmesi ; bilimden , teknolojiden , sosyal bilimlerden , toplum yapısından , toplumun olaylara karşı tavır ve tutumundan faydalanması ve bunlara göre kurallar koyması gerekir. Ama sadece bu da yeterli değildir çünkü kanunkoyucu kural koyarken her somut olayı değerlendiremez ve toplumun değişim hızını yakalayamayabilir. Burada hukukun uygulayacılarına önemli bir görev düşer. Her hukukçu orta düzeyde insan psikolojisi ve diğer sosyal bilimler bilgisine sahip olmalıdır. Bu da hukuk eğitimi devam ederken kazandırılmalıdır. Uygulayıcılar kuralları uygularken sadece geçmişten beri süregelerek uygulandığı için bir kuralı uygulamamalı karar verirken sosyal bilimlerden karar verdikleri kişinin psikolojisinden yararlanmalıdır. Ancak sadece sosyal bilimlere uygun karar vermek de doğru değildir. İnsan üzerinde deneyler yapılarak genel geçer bilgiye ulaşılabilecek bir deney kobayından fazlasıdır. Sosyal bilimlerden faydalanırken varoluştan beri değişmeyen ve herkesin az çok sahip olduğu adalet gibi değerler de yokmuş gibi hareket edilmemelidir.
Hukukta, psikolojinin ve diğer sosyal bilimlerin manada yeri nedir?
Bu soruya cevap vermeden önce Amerikan hukuki realistlerinin de görüşlerinden bahsetmek istiyorum. Hukukun toplum üzerinde olumlu etkiler yaratmak için ele aldıklarında yararcı akımlara dahil olurlar ancak gerçekçi yönü ile bakarsak hukuku, hukukçuların söyledikleri değil de yaptıkları olarak değerlendirirsek sosyolojik pozitivizm başlığı altında inceleyebiliriz. Bu iki düşüncede de ortak olan gerçekçi vurgular realist akımın hukuk dışında diğer bilimler ile ilgilenmeye itmiştir .Amerikan realistler hukukun tanımını mahkemelerin herhangi bir olay karşısında alacağı tutuma yani mahkemelerin olası kararlarının tahminine indirgemişlerdir.- Makalelerdeki benzetme ile hukuka kötü adam gözüyle bakılmakta-Bana göre bu tanım yanlıştı. Hukuku yalnızca mahkeme kararlarından ibraret kılmak hukukun ilkelerini kurallarını görmezden gelip sadece olası bir suç işlendiğinde başımıza ne gelir nasıl bir ceza alırım? düşüncesinden başka bişey olmaz. Diğer bir konu şüphecilik. Hukukun mahkeme tarafından uygulanmasında objektifliğin sağlanmayacağı görüşü vardır. Hakimin kuralları nasıl anlayacağı soru işareti oluşturmakta ve iki konuda şüpheci bakış açıları oluşmaktadır,bunlar; Kural ve Olgu şüpheciliğidir. Hakimin kuralları uygularken ki ruh hali, kendi kişisel sorunları hatta kahvaltıda ne yediği bile verdiği karar açısından değişkenlik gösterir görüşü hakimdir. Ne yazık ki buna üzülerek katıldığımı dile getirmek isterim.
Hukuk ve psikoloji her ne kadar ayrı bilimler olarak görünse de aslına birbirleri ile yakın ilişki içersindedirler. Aynı şekilde diğer sosyal bilimler de öyledir. En önemli ortak özellikleri toplum ile ilişkili olmalarındandır. Hukuk nasıl toplum düzeniyle ilgili ise aynı şekilde sosyal bilimlerde toplum ile ilgilidir. Özellikle psikoloji ceza hukuku açısından öneme sahiptir. İnsan toplumsal bir varlıktır ve diğer insanlarla birlikte yaşar. Dolayısıyla kişinin ruhsal sağlığı toplumsal ilişkilerde rol oynar, kişinin içsel dünyası dış dünyaya etki eder. Kişilerin suç işlemedeki ruh hali, akıl sağlığı alacağı ceza konusunda önem taşır. Mahkeme önündeki somut olaylarda Hakim her olayın kendine has özelliğini araştırmalı, ona göre kararını vermelidir. Mahkemeler, insan davranışları ve çevresi hakkında bilgi sahibi olan meslek gruplarına ihtiyaç duyar. Bu meslek gruplarından yardım alır. Bunun amacı ise, kişilerin suçu neden işlediği ve buna neden olan etkenleri doğru saptamak içindir.
Diğer sosyal bilim olan tarihten de bahsetmek istiyorum. Hukuk açısından tarih biliminin önemini belkide ilk vurgulayan Savigny’nin makalesinden yola çıkarak şundan bahsedebilirim. Savigny halkın ruhu kavramını yani ‘volkgesit’ hukukun manevi unsuru olarak ele almıştır. Hukukun kaynağı halktır halkın içinden çıkmıştır. Ve hukuk tarihten bağımsız olamaz,Tarihe dayalı bir bilimdir. Ona göre kodifaksyon hareketleri gereksizdir. Hukuk kendiliğinden tarihsel sürece uyum sağlayacaktır . Sonuç hukuk sosyal bilimlerden bağımsız değildir ve yararlanılması gerekir. Gerek realist hukuk felsefecileri gerekse tarihsel hukuk okulu bu bilimlerden yararlanmıştır. Ancak bu sosyal bilimler hukukun amacı değil aracı olarak doğru ve hakikate ulaşma açısından adaleti tesis etme de yardımcı olarak karşımıza çıkmalıdır.
Tarihsel hukuk okulu, hukukun kökenlerine, tarihine ve gelişimine odaklanan bir hukuk teorisidir.Bu okul, hukukun doğal ve evrensel bir prensibe dayandığına inanır ve hukukun objektif bir gerçekliği olduğunu savunur. Tarihsel hukuk okulu, hukukun toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel koşulların bir sonucu olarak geliştiğini savunur. Bu nedenle, hukukun anlaşılması için tarihsel ve kültürel olayların incelenmesi gerektiğine inanır. Tarihsel hukuk okulu, psikolojinin ve diğer sosyal bilimlerin hukuk felsefesi açısından önemini azaltır. Bu okul, hukukun tarihsel ve kültürel koşulların bir ürünü olduğunu düşündüğü için, hukukun doğal ve evrensel bir ilkeye dayandığına inanır. Bu nedenle, psikoloji ve diğer sosyal bilimlerin hukuk felsefesi açısından önemi daha azdır. Hukuki realizm, hukukun toplumsal ve politik güçlerin sonucu olduğunu savunan bir hukuk teorisidir. Hukuki realizm, hukukun toplumsal, siyasi ve ekonomik koşulların bir ürünü olduğuna inanır ve hukukun objektif bir gerçekliği olduğunu reddeder. Hukuki realizme göre, hukukun etkili bir şekilde çalışması için, hukukun toplumsal gerçekliğin bir yansıması olarak ele alınması gerektiği düşünülür. Hukuki realizm, psikolojinin ve diğer sosyal bilimlerin hukuk felsefesi açısından önemini vurgular. Bu okul, hukukun toplumsal gerçekliğin bir yansıması olduğuna inandığı için, psikoloji ve diğer sosyal bilimlerin hukukun anlaşılması ve geliştirilmesi için önemli olduğunu düşünür. Hukuki realizm, hukukun toplumsal, siyasi ve ekonomik bağlamlarını anlamak için sosyal bilimlerin felsefi boyutunu göz önünde bulundurur.Bence de psikolojinin hukuk üzerindeki etkisi önemlidir.Çünkü hukuk insan davranışlarına dayanır.Hukuk sistemi insanların kanunları nasıl algıladığını ve uyguladıklarını görmek için psikoloji bilimine başvurur.Bu nedenle de hukuk sistemimizde birçok alanda psikologlara başvurulur.Toparlayacak olursam sosyal bilimlere daha çok başvurulan bir hukuk sistemi toplumun ihtiyaçlarını karşılama konusunda daha başarılı olur.
PSİKOLOJİNİN HUKUKTAKİ YERİ
Hukuku niteliği gereği insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve onların belli bir düzen içinde yaşamasını sağlayan disiplin olarak açıklayabiliriz. Bu nedenle, hukukun işleyişindeki verimlilik, psikoloji ve bilimum sosyal bilimlerden yararlanarak optimum seviyeye ulaşabilir. Söz konusu olan psikoloji dalı bu açıdan fazlasıyla mühim bir rol oynamaktadır.
Tarihsel Hukuk Okulu, hukukun geçirdiği evrimi ve hukukun tarihsel gelişimdeki yolunu inceleyen bir anlayıştır. Bu okul, hukukun sosyal hayat, ekonomi seviyesi ve çeşitli faktörler nedeniyle değişebileceğini ve gelişim sağlayabileceğini savunur. Tarihsel hukuk okulunun felsefi bakış açısına bakardak, hukukun işleyişindeki anlayışımızı genişletmek için diğer sosyal bilimlerin bu alanı anlamak için kullanımının makul olduğunu savunur. Benim de katıldığım bu görüşe göre, psikoloji ve diğer sosyal bilimler, hukukun doğası ve işleyişi hakkında bilgi sahibi olmamızı arttırmak için önemli bir araçtır.
Hukuki Realizm ise, hukukun uygulanma aşamasında hakimlerin ve hukukun başka uygulayıcılarının subjektif yargılarının önemini vurgulayan bir yaklaşımdır. Bana göre psikoloji, hukukun uygulanma aşamasındaki en büyük etmen olan insanların zihinsel durumlarını ve bu uygulayıcıların karar verme sürecini anlamak için kullanılabilir. Bu sayede, hukukun uygulanması sırasında hakimlerin karar verme motivasyonlarını ve hatta hukuktaki diğer muhattapların hukuk sisteminin etkilerine karşı gerçekleşen tepkilerindeki zihinsel süreçleri daha iyi anlayabiliriz. Eğer bu iki ekolü birlikte inceleyecek olursak hem tarihsel hukuk okulu hem de hukuki realizm, benim de belirttiğim gibi hukukun verimliliğini sağlamakla beraber insan davranışını ve karar veriş süreçlerini anlamak için psikoloji ve diğer sosyal bilimleri kullanmanın önemini vurgular. Sistemin işleyişini engellememesiyle beraber, tabiri caizse çarkların nasıl döndüğünde ışık tutmakta olan psikolojinin yeri yadsınamaz.
Sonuç olarak, hukukta psikoloji ve diğer sosyal bilimlerin felsefi açıdan yeri hukuk sistemlerinin verimliliği açısından oldukça önemlidir.
Amerikan hukuki realizm akımı, hukukun sosyal bir olgu olduğunu ve toplumsal, ekonomik ve psikolojik faktörlerin hukukun oluşumunda ve uygulanmasında belirleyici olduğunu savunur. Savigny ise, hukukun kültür ve toplumun bir ürünü olduğunu savunur. Ona göre, hukukun kaynağı ve anlamı, toplumun kültürü ve değerleri ile ilişkilidir.İskandinav hukuki realizm ise, hukukun belirlenmesinde yalnızca yasal kuralların değil, aynı zamanda adalet ve eşitlik gibi normların da dikkate alınması gerektiğini savunur.Alf Ross ise, hukukun oluşumunda ve uygulanmasında sadece yasal kuralların değil, aynı zamanda normatif önermelerin de dikkate alınması gerektiğini savunur.Leon Petrazycki ise, hukukun oluşumunda ve uygulanmasında insan psikolojisinin belirleyici olduğunu savunur. Ona göre, hukukun oluşumunda ve uygulanmasında insan davranışlarının anlaşılması önemlidir. Tüm bu düşünürler ışığında, hukukun sadece yasal kuralların uygulanması değil, aynı zamanda sosyal, psikolojik, kültürel ve normatif faktörlerin bir bileşimi olduğunu savunur. Bu nedenle, psikolojinin ve diğersosyal bilimlerin hukukta yeri vardır çünkü hukukun oluşumunda ve uygulanmasında bu faktörlerin etkisi büyüktür. Bu faktörlerin anlaşılması, hukukun daha iyi anlaşılmasına ve daha adil ve etkili bir şekilde uygulanmasına katkı sağlayabilir. Bu nedenle, hukukun sosyal, psikolojik ve kültürel boyutlarının anlaşılması için sosyal bilimlerin ve psikolojinin hukukta yeri önemlidir.
Amerikan hukuki realizm akımını Türkiye hukuk sistemi içerisinde düşünecek olduğumuzda son derece haklı görmekteyim. Türkiye’de bazı hakimler önlerine gelen davaları kendi ahlaki ve siyasi görüşlerine göre karara bağlamaktadırlar. Özellikle siyaset ve hukuk alanları birbirine karışmış bir haldedir. Türkiye’de yasama organı bir konuda yasa çıkarırken kendi siyasi yönelimlerine ve ahlaki tutumlarına göre yasa çıkarır bir hale gelmiştir. Örnek olarak ülkemiz tarihinde birçok kez yapmış olduğumuz Anayasa değişikliklerini verebiliriz. Türkiye’de egemen yapmak istediklerini yasama organı vasıtasıyla yasa çıkararak meşrulaştırmaktadır. Yasanın toplum ihtiyaçlarına yönelik olması veya toplumun yararına olmasına genel olarak bakılmamaktadır. Dolayısıyla en azından Türkiye bazında düşünüldüğünde hakimlerin kişisel düşüncelerine göre vermiş oldukları kararları bu yasalarla meşrulaştırmaları oldukça kolaydır. Ancak tabi ki genelleme yapmamız mümkün değildir. Özellikle dünyanın her yerinde durum böyle de değildir. Fakat yine de hakim de bir insandır, robot değildir. Aklına birtakım kodlar yükleyerek tamamen objektif bir yaklaşım sergilemesi mümkün değildir. İnsan olması dolayısıyla özellikle hukuk boşluğu olduğu durumunda hakimin takdir yetkisini kullanırken kişisel veya ideolojik nedenlere dayanması olasıdır. Hakim boşluk olmadığı durumlarda elinden geldiğince kişisel ve ideolojik nedenlerden sıyrılmaya çalışır. Amerikan hukuki realizm akımını hukuk boşlukları hakkında oldukça haklı görmekle birlikte Türkiye’deki genel hukuk uygulaması bakımından da haklı görmekteyim. Hukukumuzdaki hakimin reddi ve hakimin yasaklılığı kurumları belki bir nebze de olsa belli bir davada hakimin, söz konusu davaya kişisel düşüncelerini yansıtmasını engelleyebilir.
İskandinav hukuki realistlerinin hukuku davranışlara ilişkin duygularla açıklamasını kısmen doğru kısmen yanlış bulmaktayım. Evet, hukuk kuralları insan davranışlarıyla ilgidir ancak salt olarak bunlardan ibaret değildir. Hukukçuların hukukun özüne dair yaptığı çalışmalar da vardır. Hagerstrom’a göre hak ve ödevden bahsetmek imkansızdır, zira bunlar deneyimden bağımsızdır. Bu görüşe katılmamaktayım. Haklar ve borçlar kişilerden bağımsız olarak vardır. Kişinin mutlaka bir şeyi deneyimleyip bu deneyimin sonucunda hukuka yansıyacak bir kural ortaya çıkarması gerekmez. Evet, hukuk halkın içinden çıkmıştır fakat hukukun kişilere, kişilerin deneyimlerinden bağımsız olarak koyduğu kurallar da vardır. Hukukun temel işlevlerinden birisi de kişiye tanınan bu hakların korunmasıdır. Dolayısıyla hukuk, kişilere birtakım haklar tanır. Bu hakların uygulanmasından sonra ortaya çıkan sorunları çözmek için de kurallar koyar.