Değerli Hocam,
Hakimlik ve savcılık sınavına hazırlandırken, daha avukatlık mesleğinin henüz başında size teşekkür etmek istedim. Eğitimini tarafınızdan aldığım özellikle Adalet Psikolojisi, akabinde Kriminoloji, Hukuk Felsefesi, Hukuk Sosyolojisi derslerinin, iş yaşamımda ne derece önemli yere sahip olduğunu görmekteyim. Temennim, şu an, zamanında benim de oturduğum o sıralarda bulunan değerli meslektaşlarımın da bu bilgileri çok geç olmadan öğrenebilmeleri. Öğrenmek ya da öğrenmemek belki şu an onlar için herhangi bir şey ifade etmeyebilir, ancak zamanı geldiğinde bunun farkına varacaklar ve elbetteki zamanı geri getiremeyecekler. Bana sınmuş olduğunuz bilgiler için size sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Osman Can Yılmaz
Benim hukuk felsefesi dersi hakkında bazı eleştirilerim olacaktır.öncelikle dersin muhtevası felsefe kanadından ağırlık taşıması gerekirden hukuku bir türlü felsefe güdümüne sokamamaktayız.Sosyoloji,ceza hukuku,adalet psikolojisi ekseninden sıyrılamamakta bu nedenden ötürü kendi açımdan motivasyon eksikliği taşımaktayım.
Derste söyleyemediğim ancak burada imkan bulabildiğim birkaç hususun açıklanmasını istiyorum
1)Felsefe bilimdir diye altı çizilerek söyleniyor dünya okumalarında bilim ile felsefeyi özdeşleştiren bir kuram görmedim bana çok temelsiz geldi açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum
2)Felsefe sadece akılla ilişkilendirildi ders esnasında felsefi görüşler içerisinde rasyonalizm bir ekoldür ancak farklı görüşlerde vardır.Empiriz,sezgicilik,kritisizm gibi konunun bütün yönleriyle anlatılmasını talep ediyorum
3)idealizm Kant üzerinden anlatıldı ancak alman idealizmi dediğimiz konu çok köklü ve farklı filozoflar tarafından detaylı incelenmiştir.
Öncelikle Serhat’a eleştiri ve katkısından dolayı teşekkür ederiz. Bunları derste dile getirme olanağı bulmasını dilerdik tabi, ama sorun değil. Blog platformu da derse dahil. Zaten biraz da bu amaçla var, yani derste (harhangi bir sebeple) dile getiremediğiniz görüşlerinizi burada açıklayabilmeniz için. Şimdi sırasıyla eleştirilere cevap vermeye çalışalım.
“….öncelikle dersin muhtevası felsefe kanadından ağırlık taşıması gerekirden hukuku bir türlü felsefe güdümüne sokamamaktayız. Sosyoloji, ceza hukuku, adalet psikolojisi ekseninden sıyrılamamakta bu nedenden ötürü kendi açımdan motivasyon eksikliği taşımaktayım.” Birincisi, ders henüz iki haftadır işleniyor ve bu bakımdan aslında hukuk felsefesinden çok, genel bir felsefeye giriş yapıldı. Ontoloji ve epistemoloji, etik, estetik ayrımı üzerinde durulması biraz bundandı. Eğer bu cümleden kasıt, verilen örnekler ve/ya üzerinde durulan konular itibariyle ceza hukuku, adalet psikolojisi üzerinde durmaksa, bunları felsefeden kesin/kalın çizgilerle ayırmanın imkansız olduğu söylenenilir. Tabi bir de, uzmanlık gereği bu konular üzerinden örnek verilmesi ve tartışma açılması da dikkate alınmalıdır.
Gelelim madde olarak yöneltilen diğer eleştirilere:
“1) Felsefe bilimdir diye altı çizilerek söyleniyor dünya okumalarında bilim ile felsefeyi özdeşleştiren bir kuram görmedim bana çok temelsiz geldi açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum.” Literatürde felsefenin bilim olduğu tezi tartışmalıdır. Tabi felsefenin bir bilim mi olduğu tartışması da felsefi zeminde cevap aranabilecek bir soru. Bu noktada da bilim/bilgi nedir? sorularından hareket edilmesi gerekir. Bilimi niteleyen özellikler nelerdir? Bu soruya verilecek cevaba göre, felsefenin bilim olup olmadığı cevaplanabilir. Eğer bilim modeli olarak doğa bilimleri alıyorsanız, bu durumda sadece felsefenin değil, birçok diğer bir çok sosyal disiplinin de o şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda önemli bir tartışma için bknz. (Gulbenkian Komisyonu-Sosyal Bilimleri Açın: Metis Yay.-2002). Derste felsefenin bilim olduğu tezinin altının çizildiğini sanmıyorum, belki hızlı geçtiği için gözden kaçmış olabilir. Zira, hukukun bilimselliğinin de tartışma konusu edildiği ikinci hafta konularında bu hususa (dolaylı da olsa) bir gönderme vardı.
“2) Felsefe sadece akılla ilişkilendirildi ders esnasında felsefi görüşler içerisinde rasyonalizm bir ekoldür ancak farklı görüşlerde vardır. Empirizm, sezgicilik, kritisizm gibi konunun bütün yönleriyle anlatılmasını talep ediyorum.” Öncelikli olarak şunu belirtmek gerekirse, felsefe tarihi aynı zamanda bir “–izm” ler tarihidir. Örnek kabilinden sayılanlara onlarca daha ekleme yapılabilir: consequentialism/sonuçsalcılık; contextualism/bağlamcılık, pratmatizm, (anti) realizm, absolutism/mutlakçılık, dualizm/ikicilik vb. sayı çoğaltılabilir. Bunlar içinde rasyonalizm, aydınlanmanın düşüncesinin temel paradigması olarak kabul edilir, bu paradigmanın her ne kadar post-modernizmle (başka bir –izm) aşınması söz konusuysa da, tamamen sona erdiği söylenemez. Bu bahisle, Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabına göz atmanızı öneririm. Ancak, her ne kadar dersimiz temel de felsefenin bir alt dalıysa da, dersimiz maalesef felsefe tarihi değil. Dolayısıyla, felsefe tarihinden, konu kapsamında kullanmaya elverişli olanları alıyoruz. Daha fazlası, olması gereken bizim de istediğimiz, bireysel ilgi ve meraka giriyor ki bu konuları dersin hocasıyla ayrıca konuşma ve tartışma imkanı her zaman mevcut.
“3) İdealizm Kant üzerinden anlatıldı ancak alman idealizmi dediğimiz konu çok köklü ve farklı filozoflar tarafından detaylı incelenmiştir.” İdealizm Kant üzerinden anlatılmadı, hatta Kant da anlatılmadı, ancak daha ilerde göreceğimiz hukuk ve ahlak arasındaki ilişkinin niteliğine dair Kant’ın etik anlayışının ilgili olacağı bahsinden hareketle Kant’ın bir idealist olduğu söylendi. Öte yandan, Fichte’den, Schelling’ten, Schopeanhaur’dan (ki onun idealist olduğu biraz tartışmalıdır) bahsetmek, ders ancak felsefe tarihi olsaydı mümkün olabilirdi. Öte yandan, Alman İdealizm’inin (Hegel ile birlikte) en güçlü temsilcisi Kant’tır (ki bu bile Kant’ın kendisi ve diğerlerince tartışma konusu edilmektedit).
Not: Bu tür katkı ve eleştirileri her zaman bekliyoruz, dersi zengileştirmesi bakımından son derece faydalı.
Felsefe nedir ve ne işe yarar?
Felsefe, kendine bir nitelik ve bir alan bulmaya başladığı ilk andan itibaren üzerine birçok tanım yapılmasına nazaran kimsenin yeterli bir açıklama yapamamasına rağmen-çünkü felsefe insan kaynaklı bir alan olduğundan nesnel bir yargı bulabilmek imkansız- kısaca tanımlamak gerekirse, düşünme faaliyetinin burjuvazi ve önde gelen sınıflar tarafında elit bir eylem olarak öne sürülmesidir. Felsefe sanılanın aksine herkese ait olamamakta ve hatta Antik Yunan’da itibaren hep güç sahibi insanların elinde yuvarlanıp gitmiştir. Ancak günümüzde bu farklılıklara rağmen, kaynakların gelişmesi ve yaygınlaşması ile felsefe yapanlar ve yapmayanlar arasındaki ekonomik skala giderek azalma göstermiştir.
Felsefe bu kadar eleştiriye rağmen aslında insanlık tarihinde önemli bir yeri olan ve insana anlam katan bir alandır. İnsanları diğer memeli hayvanlardan ayıran bilinç, düşünme mekanizması ve sorgulama yeteneği, beraberinde cevaplanmayı bekleyen birçok soru getirmiş ve insanlık bunlara cevap verebilmek için felsefeyi icat etmiştir. Buna istinaden son derece öznel ve zaman zaman da anlamsız bir hal alabilmektedir.
Felsefeye neden ihtiyacımız olduğu sorusu ise de ancak yine felsefe yaparak cevap verilebilecek bir sorudur. Filozof olmamakla beraber buna verebilecek bir sürü cevabım var ancak aralarından en çok üzerinde durduğumu burada açıklayacağım. Felsefeye ihtiyaç var çünkü insanlar sahip oldukları akıl yüzünden mükemmellikten, uyumdan ve özgürlükten mahrum kalmıştır. Herkes ilk olarak aklın bizi ayakta tuttuğunu söylemekte ve hatta kendimizi diğer canlılardan üstün görme eğiliminde. (Oysa hiyerarşik çıkarları için kendi cinsine eziyet eden başka bir hayvan yoktur.) Aklın getirdiği bu kaos yüzünden insanlık aydınlığa çıkmak için oturup düşünmeye karar vermiş ve bu zincir yüzyıllarca büyümekte olup yine insanların ayağına dolanmıştır. Yine de felsefe insanın kendi ahlaki, etik ve birçok öznel değerlerinin oluşmasında öncü olmuş ve hatta insanları bazı anlamlarda da özgür kılmıştır.
Hukuk felsefesine gelince işler daha daralması gerekirsen bir noktada aslında dallanıp budaklanmaktadır. Ama benim açımdan hukuk felsefesi, felsefenin diğer alanlarından daha önemli ve üzerine düşünülmesi gereken bir durumda. Hukuk ve felsefe insanın doğumundan ölümüne kadar farkında olmasa da hayatının merkezinde yer alan iki ayrı kavram. Hukuk ve hukuk yapma eylemi felsefeye dayandırılmazsa, insanların hemen hepsi şu anki durumdan daha çok tek tipleştirilecek, düşünme eylemleri daha kısıtlı olacak ve cezaları, cezalandırılacak suçları cezalandıran tarafından öznelleştirmeye hazır olacaktır. Felsefeye, düşünmeye dayanmayan hukuk sistemi çürümeye mecburdur. İnsanların çağdaş olabilmesi ve gelişebilmesi için her gün ve her gün aklını kullanması, eskimiş demode kurallardan sıyrılıp yeni olanı takip etmesi gerekmektedir. Dünya siyaset tarihi boyunca politik ve hukuki açıdan eskiye bağlı yaşama tutkusu (belki çıkarı) olan her millet eni sonu eski gücünü yitirmiştir.